3. Bölüm 'Yuğ Töreni'

139 20 11
                                    

Bu bölümde ön-Türkçe dediğimiz Türkçe'nin ilk hallerinde bazı cümleler ve kelimeler göreceğiz; hoşunuza gideceğini, ilginizi cezbedeceğine inanıyorum. :)

(Müziği unutmayın. :) )

_________

"Uyqun Esimiz Özün Apan As Uy, Özüm Uy Apan Asız" dedi gür sesi bir adam. "Uyku ruhu ile Tengri'nin gökyüzünde kalışımız, kendimizin Tengri'de kalışıdır."

Onlarca insan dağlık bir bölgede toplanmıştı. Hepsi de Ib Is Bolıq olarak bilinen ateş evi olarak kullanılan bir mağaranın önüne tahtaların üzerine serilmiş bir adama bakıyordu. Üzerinde çeşitli simgelerin olduğu bir kaftan ve başlık giymiş, upuzun kumral saçları özenle taranmış, bedeni temizlenmişti. Huzurlu bir görüntüsü vardı. "Artık Tengri'ye uçması için otuq törenini gerçekleştirebiliriz." dedi aynı gür sesli adam. Talimatı alan birkaç genç, ellerindeki meşaleler ile ölüyü ateşe verdi.

Karısı olduğu belli olan, iki yandan uzun örgülü saçlı bir kadın ağlıyor, yanındaki oğlu da anasına destek olmaya çalışıyordu. Oğlan 15 yaşlarındaydı. Adası gibi kumral ve kahverengi gözlüydü. Lakin adasının aksine, anasına çeken ince burnu ve ince yüzü vardı. Adasının bedeni yanarken anasını bir köşeye, hanım arkadaşlarının arasına oturttu ki onların desteğini de alabilsin. Kendisi de esmer saçlı bir gencin yanına gitti.

"İntikam almak istiyorum!"

Türük, genç oğlana baktı. Gözlerindeki ateşi çok iyi görebiliyordu. Sanki adasının bedenini yakıp, ruhunu ozlaştıran ateş, bu çocuğun içini kavurmaya başlamıştı. "İntikam ateşi ile yola çıkanların çok azı geri dönmüştür."

"Önemli değil!" dedi oğlan yeniden. Türük başıyla arkasını işaret etti. "Anan ne olacak? Senden başka kimsesi kalmadı." Oğlan cevap veremeyince Türük elini oğlanın omuzuna koydu. "Bak Kaşgar. Onun kanı yerde kalmayacak, söz veriyorum. Aslında intikamları alındı da. Artık yeryüzünde, bizimle gezmiyorlar. Ama seni temin ederim, zulüm eden, haksız yere kan döken herkes cezasını çekecek. Sadece sabır ve dua ile Tengri'ye sığın."

Saatler sonra yanan bedenin külleri özel bir kaba kondu. O da metrelerce derinlikteki kurganın içine yerleştirilip, üzerine, küçük tepecik olacak şekilde, toprak yığıldı. Dualar eşliğinde büyük bir oymalı taş, kurganın başına dikildi. Taşta 'On özü esid aw el urub. Er esim erliğin es' yani 'Beni on halkı gömdü. Kahramanlığımın, kahramanlık hatırası' yazıyordu. Taşın en başına da iki tane S harfinin birbirine geçmiş olduğu bir işaret kazınmıştı. Bu 'Oz' işaretiydi. Öbür yaşama geçip, orada yeniden şekillenip Tengri'ye varmayı temsil ediyordu.

Törenin bitişini işaret eden 'ateşe verme ziyafeti' ile akşam oldu. Ayçıl ve Bağdu gönüllü olmuş, cenazeye gelenlere tek tek yemeklerini dağıtıyordu. "Efendi Şakru nasıl uçmuş?" Ayçıl başını salladı. "Ağabeyim ile birlikte bir göreve gitmişler. Gece geldiğinde üstü başı yıpranmıştı. Ben de sabah öğrendim onun da gitmiş olduğunu."

"Yaralanmamıştı, değil mi?"

"Hayır. Ciddi bir şeyi yoktu." Yan bakış attı. "Merak etme yani."

"İyi." Bağdu gülümseyip yaşlı kadına eğilip, yemek kabını uzattı. "Afiyet olsun ninecim."

"Sağ olasın kızım."

"Ee?" dedi Bağdu yeniden Ayçıl'a dönerek. "Efendi Şakru Bilginler Meclisinin üyelerindendi. Onunla birlikte hem önemli bir nefer yitirildi, hem de meclis üyesinde azalma oldu."

"Yerine kimin geçeceğini mi merak ediyorsun?"

"Evet. Sen etmiyor musun?"

"Ediyorum. Ama bana sorma. Sonuçta ben Bekik Meclisinin üyesi değilim."

Sultanların Tarihi -Tufan-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin